6 Şubat 2010 Cumartesi

Diş Plakları ve Müzik Plakları

İkisi çok ayrı şeyler.

İlk müzik plağımı orta bire başladığım zaman almıştım. 4 yıl mı oldu, 5 yıl mı oldu, bilemedim. Sönmez'e gitmiştim babamla. Zaten kendimi bilmediğim zamanlardan beri oraya giderdik hep annemle, babamla. Hatta 1999 depremi sonrası annem tereddüt etmişti oraya gitmekte. Zaten Sönmez yerin dibinde, ya deprem olursa? Ben oradayken olmadı şu ana dek. Umarım olmaz da. Eğer olursa gerçekten çok büyük bir sıçış yaşarım, sevgili dostlarım. En korktuğum doğal afettir.
Her neyse.
Bir tane dükkan vardı. Tavanında bi' gitar asılıydı. Çok garipti. Sırf oraya bakmak için, en alt kata iniyordum. Sanırım o katta bir de çay ocağı gibi yer vardı. Şimdi etrafını camla kapamışlar. Neden yaptılarsa böyle bir şey. Zaten klostrofobik insanım. Ben hep çok garip şekilli bir bardakta, çok şekilli bir köpüğü olan o fotoğraftaki kahveyi isterdim. Babam çay içirtirdi. Babamı suçlayamam zira o kahve yokmuş zaten. Hayallerde yaşatmış beni herifler. Çay ocağının solunda, tam karşısında bir duvar vardı. Bir duvardı ya da bir dükkanı posterlerle örtmüşlerdi. Çoğu 80'lerden kalmaydı. Tanımadığım Formula 1 yarışçılarının resimleri, tanımadığım şarkıcılar, bir de Che Guevara'nın posteri vardı. Diğerler posterlerde kim var hiç tanımıyor ve hatırlamıyorum ama o posteri hatırlıyorum. Gerçi o zamanlar pek bir şey ifade etmiyordu bana. 7. sınıftan beri topluluk önünde siyaset ve din üzerine konuşmadığımdan şimdi de pek bir şey ifade etmiyor. Hafif tırsaklık var bende. Şimdi düşüncelerimi birtakım insanlar önünde savunup dayağın babasını yemek de istemem, sevgili dostlarım.
Her neyse.
En baştaki paragrafıma deli bir dönüş yaparak devam edeyim. İlk aldığım plak Christophe diye bir adamın 45'liği idi. Büyük hayallerle almıştım. Gerçi amacım The Beatles plağına ulaşmaktı ama kader kısmet. Kristof'a kalmıştım kala kala. Eve geldim büyük heyecanla. Plağın nasıl takılıp, çalınacağını biliyordum. Çünkü Erkin Koray'ın bir LP'si vardı. "Benden Sana". Gerçi içindeki şarkılardan sadece Öyle Bir Geçer Zaman Ki'yi biliyordum. Koydum küçük 45'liği. Hafif cızırtılı çalmaya başladı. Anam bi' baktım şarkı Fransızca! Büyük hayallerle aldığım plağım Jötelemee Mötelee çıkmıştı resmen. Çaldığı an yıkılmıştım. Şarkının bir yüzünde Rock Monsieur bir yüzünde de Belle vardı. Şarkıların adlarından nasıl anlamamış ben de anlamadım ki. Bir koli plağın içinden sanki biliyormuş gibi "Evet baba, sanırsam hayatımın müziğini buldum ben" diye almışım. Teallam.
Hayatımdaki diğer önemli olanlar The Monkees'in Daydream Believer 45'liği. Çok güzel şarkı cidden. Arka tarafında da Goin' Down var. Kapağı olmadığı için 5 dakika içinde bi' kartonu kıvırıp, bantlayıp, üstüne de psychedelic kıçımsı fontla isimlerini yazmıştım.
Ancak en önemli olanı Abbey Road. En sevdiğim. Gurban olduğum. 2 sene önce geldi. Annem getirdiydi Hollanda'dan. Bir bavul dolusu şeker, çikolata, giysi ve siyah bir poşet içinde o LP. "Bak bakalım, sanırım senin için en önemlisi bu" dedi. "Enee" dedim açtım poşedi. Böyle parıldayarak çıktı içinden. Halesi vardı tepesinde. Dört adam karşıdan karşıya geçiyordu böyle cennete doğru. Öyle bir şey benim için.
Her neyse.
Bu senenin başında da diş plağım oldu. Dişçiye gittim. "Ziviieee zivviiee" diye ses çıkaran birtakım metal aletlerle oydu dişlerimi adam. Ben de embesil gibi "heleeeeeneeeeğ" diye sesler çıkardım. Ağzımın kenarından salyalar, kanlar aktı.

İkisi çok ayrı şeyler.

1 yorum:

  1. Geçmiş olsun :)

    Abbey Road plağında hayırlı olsun biraz geç oldu ama :)

    YanıtlaSil